Bu Blogda Ara

Öne Çıkanlar

Kapitalizm ve Otizm

Otizm günümüzde tedavi edilmesi gereken bir hastalıkmış gibi görülür. Bunun tek sebebi kapitalizmdir. Kapitalizm otizmi bir engel haline get...

13 Nisan 2024 Cumartesi

Kapitalizm ve Otizm


Otizm günümüzde tedavi edilmesi gereken bir hastalıkmış gibi görülür. Bunun tek sebebi kapitalizmdir. Kapitalizm otizmi bir engel haline getirmekle kalmayıp yanlış bir otizm algısı oluşturur. Kapitalizm altında otistik bireylerin işyerlerinde bunalması bile nörotipik bir insandan çok daha zordur. Bunun nedeni duyusal yük, sosyal etkileşimden geri kalma veya kendi ihtiyaçlarını tanıyamama olabilir. ihtiyaçlarını tanıyamamak bir çok sebepten olabilir. Örneğin kar odaklı araştırmanın otistik insanların ihtiyaçlarını görmezden gelmesi, otizmin metalaşmasından kaynaklı gerçek ihtiyaç ile isteklerin karıştırılması, doğru teşhisin ülke koşullarında verilmemesi gibi.

Duyusal Yük

Pek çok otistik insanın hassasiyet seviyelerinin nörotipik bir insandan çok daha yüksek olması ses, ışık, koku veya doku gibi duyuların aşırı boğulma hislerine yol açarak otistik bireylerin kendini kısıtlamasına neden oluyor. Özellikle büyük şehirlerde kapitalizm insan duyularını gereğinden fazla kullanmaktan faydalanır. Bu da otistik bireylerin işyerlerinde, ya da genel olarak sosyal hayatta geride kalmasına yol açar. Otistik bir bireyin işyerini kendi koşullarına göre seçmesi onun yapmak istediği ya da yapabileceği iş alanlarını kısıtlar. İşyerlerinde patronun istediği her zaman işçinin işyerine uyum sağlamasıdır, işyerinin işçiye değil. Bu durumda eğer işyeri fazla duyusal yük bindirecek bir alansa otistik ya da genel olarak nöroçeşitli insanların ihtiyaçları karşılanamaz.

Sosyal Prim

Kapitalist pazardaki başarınızı tanımlayan şey ne kadar kendinize güvendiğiniz, uyumlu olduğunuz ve bulunduğunuz ortamda kolayca rahat edebilmenizdir. Bu göz temasından çekinen, sosyal etkileşimi zor bulan ya da konuşamayan otistik bireylerin işini zorlaştırır. Bu da bir kez daha işine devam edebilen nöröçeşitli sayısını azaltır. Fakat üstünde durulmalı ki sosyal etkileşimde sıkıntı çeken nöroçeşitli kişilerin bu sıkıntıları çekmesinin de sebebi bir noktada kapitalizmdir. Sistem öyle bir standart oluşturuyor ki her yerde nasıl bir insan olman gerektiği senin için belirleniyor. Bu da otistik bireylerin standarda uymadığını hissettiği an sosyal etkileşimden uzak durmaya başlamasını sağlıyor. Böylece toplumdan iyice uzaklaşıp sistemin de istediği gibi bir kenara atılıyorlar.

Otizmin Metalaştırılması

Nörolojik çeşitliliğe ilişkin bilgi arttıkça kapitalistler de yeni bir pazar yerinin farkına varmaya başladı. Şirketler duyusal yardımcılar, stim oyuncakları, pahalı ‘’tedaviler’’ ve benzeri şeyler üretip satıyor. Bunlardan bazıları faydalı olabilir fakat bunlar otistik insanların ihtiyaç duyduğu şeyin kabul edilmek değil, sadece daha fazla ürün olduğu fikrine çıkıyor. Otizm bir kaç ürün ile geçebilecek bir şey değildir. Tedavi gibi saçmalıklar sadece otizmin toplum içerisindeki algısını değiştiriyor.

Kar Odaklı Araştırma

Amerikan hayır kurumu Autism Speaks destek hizmetleri sağlamak ya da otizm üzerindeki yanlış algıyı değiştirmeye çalışmak yerine otizme ‘’çare’’ bulmaya milyonlarca dolar harcıyor. Autism Speaks gibi birçok kurum bunu yaparken otizmi trajik bir hastalık olarak gösteriyor. Bu süreçte de çare bulunmaya çalışan otistik insanlar psikolojik zarar görüyor

Türkiye’de Teşhis Süreci

Doğru Teşhis

Özellikle kadınlar günümüzde otizm teşhisi alma sürecinde birçok diğer nöroçeşit teşhislerinden geçiyor. Otistik kadınların çoğu hayatlarında en az bir kez bipolar, borderline kişilik bozukluğu, antisosyal kişilik bozukluğu gibi teşhislerden geçmiştir. Bunun bir çok nedeni varken en önemli nedenlerinden biri otistik kadınların maskeleme sürecinin çok genç yaşlardan başlamasıdır. Çünkü kadınların uyması gereken standart her yaşta daha serttir. Bu da otistik kadınların standartlara uymadıklarını çok genç yaşta anlamalarını sağlar. Maskeleme yüzünden kişi psikoloğa gitmeye yeltense bile teşhis alamayabilir. Başka bir neden ise çok uzun bir zamandır otizme yönelik çalışmalar her zaman erkek beyni üzerinden olmasıdır. Bu da kadınların otistik olamayacağı algısını yaratır.

Doğru Terim Kullanımı

Günümüzde Türkiye’de hala DSM-5’dan kaldırılmış olan Asperger sendromu terimini kullanıyor. Bu sendrom aslında otizmin farklı bir yanı olarak görülür fakat aslında asperger diye bir şey yoktur. Asperger şu anda düşük ihtiyaç seviyesine sahip olan otistik bireyler için kullanılır. İsmini Hans Asperger’dan yani 800 çocuğun ölümüne sebep olmuş bir Nazi’den alması yetmezmiş gibi aynı zamanda engelli ayrımcılığı yaratan bir terimdir. Otistik insanları asperger ve otizm şeklinde ayırmanın amacı işlevsellik seviyelerine göre ayırmaktır. Hans Asperger otistik çocuklardan işlevselliği düşük olanları ayırırdı ve bu bir çok otistik çocuğun ölümüne sebep oldu. Fakat bugün hala kendisini bir kahramanmış gibi anlatan makaleler bulabilirsiniz. Sanki çocukları ölüme götürmüş değil de işlevselliği yeterli olan çocukları kurtarmış gibi gösterilir.

‘’Kapitalizm otizmi engel haline getiriyor.’’

Pek çok kişi bu cümleyi kapitalizmin otistik insanlar yarattığı kanısına getirdiğini düşünür fakat bu gerçeklerden çok uzaktır. Kapitalizm otistik insan yaratamaz çünkü otistik olunmaz, otistik doğulur. Kapitalizmin yaptığı şey otistik insanların önüne engel koymaktır. Böylece otistik insanları engelli haline getirir. Otizmin getirdiği sorunların aslında kolayca önlenebileceğini görebilirsiniz. Çoğunun hemen hemen hiçbir maliyeti olmaz. Gereksiz ses ve ışıktan kurtulmak çoğu otistik bireylerin engelini azaltır bile. Bunalmayı ve hatta panik atakları azaltacağından günlük hayatları çok daha verimli geçmeye başlar.

Ayrıca daha önce de bahsettiğim gibi otistik insanlar sosyal standartlara uymama eğilimindedir fakat bu onlarda bir sorun olduğu için değil sistemin standartlarında sorun olduğu içindir. Bu durum yine otistik insanların kapitalizm içinde uyum sağlamasını zorlaştırır ve önüne engel koyar. Fakat karıştırılmaması lazımdır ki her nöroçeşitli insanın engelini kapitalizm koymaz. Nöroçeşitli bozuklukların koyduğu engelleri tamamen görmezden gelmek doğru değildir. Bazı bozukluklar psikolojik engeller koyabilir ve en sağlıklı tedaviyi görmeleri gerekir.

Kısacası yaşadığımız Emperyalist-Kapitalist dönemde sermaye sistemi Otizmi ve nöroçeşitliliği bir engel haline getirmektedir. Kapitalizm altında otistik insanlar her zaman köşeye atılmış olacaktır ve otistik insanların kurtuluşu ancak proleter devrim ve kapitalizmin yıkılışındadır.


21 Şubat 2023 Salı

Anadil En Temel İnsanî Haktır

 


   Kültürel emperyalizm karşısında savunmasız bırakılmak istenen halklar ilk olarak anadillerinden ayrı düşürülmeye çalışılır. Anadolu gibi çok kültürlü bir coğrafyada gerçekleştirilen ulus devlet modelinin beraberinde getirdiği "tek dil" ilkesi Cumhuriyet Dönemi'nin en başından beri birçok kanın akmasına vesile olmuştur, olmaktadır ve olacaktır. Anadil en temel insanî haktır ve bu hakkın karşısındaki bütün engeller kaldırılmalıdır! Kamu kuruluşlarında her halk kendi dilini konuşabilmeli, her halk kendi dilinde eğitim görebilmelidir!

16 Şubat 2023 Perşembe

KİMİN PARASIYLA KİME ŞOV YAPIYORSUNUZ?

 

15 Şubat 2023 tarihinde bütün ana akım medyanın ve yerli/yabancı burjuvazinin dahil olduğu bir bağış kampanyası düzenlendi. Burjuvazinin aradan sıyrılmak için bu tür günah çıkarma ayinlerine her felaket sonrası dahil olmasına alışığız. Bağış yapmak için kameralara ve halkın odağına ihtiyacı olan burjuvazi, 5. günün sonunda ve arama kurtarma çalışmaları durmuşken topladıkları bu meblağı afetzedeler için değil, süreç sonrası vicdanî rant oluşturmak için toplamıştır. Ayrıca bağışlanan her bir kuruş gider gösterilerek şirketlerin vergiden düşmesine vesile olmaktadır.


Her faciadan sonra burjuvazi "yardımseverlik" naraları ile boy göstermektedir. Bu hümanist tekerrür kitle kontrol mekanizmasıdır. Birileri yıkılacak olan evlerde yaşamaya mahkum edilirken, birileri top atsanız yıkılmayacak yüzlerce eve sahip olabilir. Bu durumun meşrulaşması için de bu tür felaketlerden sonra kitle önünde burjuvazi, türlü yardımseverlik kampanyaları düzenleyip iyilik meleği kesilir. Depremden önce 5 lira kâr etmek için malzemeden çalan burjuvazi, depremden sonra "o 25 milyonu 30 milyona tamamlayalım ya" diyecek kadar yardımsever olabilir. 


Velhasıl alt sınıf hayatta kalmak için üst sınıfın "yardımseverliğine" mecbur falan değildir. Sahip olduğunuz servet halkın serveti, halkın hakkıyla halka bağış yapamazsınız!

11 Şubat 2023 Cumartesi

EĞİTİM HARCANDI ÖĞRENCİLER SATILDI!


Enkaz ile birlikte sadece binalar yıkılmadı, devlette de ciddi çatlaklar oluştu. Halkın kitlesel seferberliği konusunda son derece kaygı sahibi olan devlet, şimdi de hedefine öğrencileri aldı. Üniversitelerin yaza kadar tatil edilip eğitimin uzaktan yapılacağının kararı hiçbir halükarda kabul edilemez. Öğrencilerin kampüs içerisinde devleti hedef alacak olan eylemlerinden devletin korktuğu aşikardır. Fiziksel yıkımın yanında psikolojik yıkım da söz konusudur ve evini ve ailesini kaybetmiş insanları bu karara tabi tutmak, devletin bu insanları derin pesimizme hapsettiğini gösterir. Afetzede insanların durumu bahane edilip alındıysa eğer bu karar, uzaktan eğitimin anlamı ne oluyor? Bütün bölgenin nesnel koşullarını göz ardı edip böyle bir karar alınmasını geçiyoruz, bölgede internete erişim bile oldukça güç. Eğer ki yurtların temin edilmesi için zorunlu bir politika olduğunu savunacaklarsa, bu politikaya neden oteller dahil edilmiyor? Otellerin değil yurtların esas alındığı bu yerleştirme politikası hedefine yurtta kalan öğrencileri de alıyor. Memleketine dönme konusunda problemi olacak öğrenciler zorla yurtlardan çıkartılacak, halihazırda memleketine dönen öğrenciler de eşyalarını almak için bir daha yurtlarına dönmek zorunda kalacak. Bu politika ilk olarak eğitimin, daha sonra öğrencilerin gözden çıkarıldığını gösterir. Otellerin ve pansiyonların politikaya dahil edilmeyip yurtların ilk postada harcanması facianın şiddeti ne olursa olsun burjuva devletin, burjuvazi ile olan sömürü ittifakına hiçbir halükarda zarar veremediğini gösterir. Hükümet kitlesel eylemlerin önüne geçip, zaten çürümüş olan eğitim sistemini daha da diken altına atmamak için uzaktan eğitim bahanesiyle bunun da önüne geçmeyi planlamaktadır. Bu tür günah çıkarma ayinlerine karnımız tok! En ufak faciada ilk iş olarak eğitimi gözden çıkaran devleti tanımıyoruz!

16 Ocak 2023 Pazartesi

Homofobi ve Siber Zorbalık


“Tarih, hiç bu kadar aşağılamaya şahit olmamıştı.”


Özellikle ABD toplumu ve dünyanın geri kalan toplumlarındaki “Z kuşağında” sosyal medya kullanımı insanların kalan kesimlerine göre oransal olarak daha yüksektir. Sosyal medyanın birçok ülkede kullanıcıya sağladığı anonimlik ve “dokunulmazlık” her ne kadar kısıtlı ve tek yönlü olsa da insanların gerçek düşüncelerini ve gerçek şakalarını belirtme “özgürlüğü” sağlar. Bu sebepten ötürü sosyal medya üzerinde yapılan gözlemler, paylaşımı yapan kişinin bilinçaltındaki şeyleri de gösterebilir. Araştırmamızın başlıca konusu sosyal medyadaki zorbalıklar ve hem sosyal medyada hem de gerçek hayatta yapılan homofobidir. Sosyal medya ile bilgiye erişimin daha kolaylaşması bilinen bir gerçektir, bu nedenle özellikle gençler arasında “özgür” düşünmenin gerçek olduğu yanılgısı hiç olmadığı kadar fazla. Yanlış anlaşılmasın, özgür düşünmeye olan eleştiri ve tespitlerim yine sosyolojik temeldedir. Tüm gerçekler birbiriyle iç içe olduğundan dolayı tüm düşüncelerin birbirinden bağımsız olması ve tüm maddi yaşamın tüm düşüncelerden bağımsız olması imkansızdır. İnsanın tüm yaşamı da toplum içerisinden geçtiği için ve yaşamı ile düşünceleri iç içe geçtiği için içgüdülerden gayrı tüm düşüncelerinde öyle ya da böyle sosyolojik bir temel, faktör, etken bulabiliriz. Elbette ki kişinin sosyal temalı düşünceleri içinde bulunduğu sosyolojiden daha çok etkileniyor.


Siber ortamda dünya nüfusunun önemli bir kısmı aktif olarak bulunmaktadır. Siber ortamda gençlerin de aktif bulunmasıyla birlikte siber ortamda çocukça davranışların, ideolojik kavgaların, bilim-kurgu teorilerinin, metafiziksel dogmaların ve zorbalıkların arttığı artık inkâr edilemez bir gerçek olmakta. Bunun taban bulması ve gelişmesi, yalnızca bireysel taşkınlıklarla ifade edilebilseydi bireysel taşkınlıkların zaman içerisinde neden ve nasıl geliştiğini yine onu etkileyen faktörlerle açıklamamız gerekirdi. Bireysel taşkınlıklar, bireye has olduğu için, toplumsal bir taban bulamaz. Homofobi ve diğer nefret suçlarının tabanı bu nedenle bireysel taşkınlıktan doğan bireysel fikirler değillerdir. Tüm bu nefret suçlarının, aşağılamaların kendi içlerinde taşıdıkları örüntüler ve bu örüntülerin arkasındaki sosyolojik etkenler bizi daha en başından itibaren şunu kabul etmeye zorlar: ya bireysel taşkınlıklar sosyolojik etkenlerden bağımsız olarak aynı zaman aralıklarında metafiziksel biçimde bir örüntü oluşturur ya da bireysel taşkınlıkların örüntüleri, bireysel taşkınlıktan değil; toplumsal bir tabandan oluşurlar. Bu yüzden bu örüntüleri açıklamak ve teorize etmek de nefret suçlarını anlamanın şartı olarak var olurlar.


Sosyal medyada ve gündelik hayatta bu gördüğümüz örüntülerin bir ortak noktası şudur: bu taşkınlıkları yapan insanlar bunların doğruluğuna inanmaktadır. Fakat bunların doğruluğunu kanıtlamaya çalıştıklarında verdikleri cevapları her ne kadar nesnel temelde anlatmaya çalışsalar da, zaman geçtikçe aynı insanlar farklı örüntülere sahip olduklarında eski örüntülerinin doğruluğunu bir nevi umursamayı bırakmış olurlar. Eski örüntülerini aklamak için verdikleri cevaplar madem nesneldi, o zaman geçmişte doğru şimdi yanlış olarak görmeleri ne anlama gelir? Cevap basittir, kendi yansıttıkları taşkınlıklarından vazgeçmemek adına söyledikleri “argümanlar” yalnızca kendilerini haklı gösterme çabasının boş bir tezahürüdür. Örnek verecek olursak, 20. Yüzyıl boyunca gazetelerde, radyolarda, televizyonda ve diğer bir çok platformda kadın düşmanlığı ve siyahi nefreti ABD toplumunda bir örüntü olarak tezahür etti. Bunu savunmak için verdikleri cevaplar, IQ testleri, Satranç şampiyonlarının ırkı ve cinsiyeti gibi şeyleri kullanarak kendi dogmalarını bilime dayandırmaya; yani “sorgulanabilir Tanrı’ya” dayandırmaya çalıştılar. 19. Yüzyılda Amerikan İç Savaşı başladığı vakitlerde Güney Eyaletlerinin ortak bildirgesi inatla “Siyahi insanların güney güneşine dayanabilecek tek ırk olmalarından dolayı” siyah insanların köle olmalarını savunmuşlardı. Ancak bilimsel olana yedirilmiş zırvalıklar sizi yanıltmasın, günümüzde doğru bilginin kaynağı bilim olduğu için böyledir, geçmişte ise Tanrı idi.


Homofobi, Transfobi, geçtiğimiz yüzyıla göre azalmış bile olsa inatla devam eden mizojini (kadın düşmanlığı) hâlâ aklanamamış olduklarından ötürü nefret suçluları bunları doğa ve bilimle aklamaya çalışırlar – Tıpkı geçmişte Tanrı ile aklamaya çalıştıkları gibi. Mesela eşcinselliğin doğal olmadığını söylerler, insanın heteronormatif olduğunu söylerler. Cinsiyet ile eşey kavramlarını karıştırırlar, kadınların kas avantajı olmadığını söylerler. Bunları söyleyerek erkekleri yüceltirler, utangaçça veya açıkça. Fakat eğer LGBT konusundaki sorunları “doğallık” olsaydı beyni olan canlılarda sıkça görülmesi onları sustururdu. Eğer kadınlar ile erkeklerin eşit olmadığını kanıtlamadaki sorunları kas sorunuysa, kadınlara yaptıkları düşmanlığın aynısını “zargana” dedikleri boksörden dayak yiyen bodybuilderlar için de derlerdi. Fakat bunların hiçbirini söylemezler ve böylece tutarsızlığa düşerler. Ve unutmayalım ki, kastan ötürü bir eşeyi diğerinden üstün görecek bir kafa yapısı ancak eril bir kafa yapısıdır. Nitekim bu kafa yapısıyla bile tutarsızlığa düşerek ne denli bir aptallığın içerisinde olduklarını kanıtlamaktadırlar.


Madem Lubunfobi ve mizojini mantıksızdır, bu söylemimizi onlara anlatarak onları ikna edebiliriz, değil mi? Hayır, çünkü mantıkla yüklem yapıyor olsalardı en başta bu hataya düşmezlerdi. Tüm bu Lubunfobi ve mizojini gibi nefret suçlarının günümüzde devam etmesinin 2 sebebi vardır: 1- Feodalizmden miras alınan gelenek olması. 2- Sınıf mücadelesinin bu gelenekle mücadele etmesine karşı reaksiyon olarak gelişmesi. En temelinde, hâlâ devam eden bu aptallıkların bilinç yansıması olduğu apaçıktır.


Peki nedir bilinç yansıması? Bilinç yansıması, bir sınıfın veya herhangi bir sosyolojik grubun, kendi grubu dışındaki bir grubun bilincini kendisine yansıtmasıdır. Liberal işçi, milliyetçi işçi gibi şeyler işçinin bilinci değildir, bunlar Burjuvanın bilincidir. Fakat bu işçiler, burjuvanın bilincini kendilerine yansıtmışlardır (veya onlara başkası tarafından yansıtılmıştır) ve bu yüzden bu bilince sahiplerdir. Temelinde, işçinin sınıfsal karakteristiği ve yapısı gereği Liberalizm de milliyetçilik de onun çıkarına terstir; bu nedenle işçi için irrasyoneldir. Fakat işçinin maruz kaldığı propaganda, aile kurumu, mevcut Tanrısallaştırılmış burjuva devlet bilinci gibi faktörler ile işçiye, Burjuvazi dışarıdan-bilinç aşılar. Bu dışarıdan-bilinç, burjuvanın bilincidir ve burjuvanın “işine gelen” bir bilinçtir. Şimdi Lubunfobi ve mizojini konusuna gelirsek şunu dememiz gerekir: Topluma feodalizmden miras kalmış bir gelenek olması ve hâlâ silinmemesi, burjuvazinin bir ihtiyacıdır. Çünkü Burjuvazi toplumsal rıza üretebilmek için Proletaryaya sürekli onunla ortak olan bir tin bulmak zorundadır. En başta bariz olanı, vatanı kullandılar. Daha az seküler toplumlarda aile, din gibi ortak olan tinleri kullandılar. Proletarya’ya sürekli acı çektiren Burjuvazi, eğer Proletarya’ya bir düşman gösterip öfkesini ona yönlendirmez ise Proletarya’ya dışarıdan-bilinç aşılayamamış olur. Bu durumda Proleterin kendi bilincine yönelmesi ve odağını Burjuvaziye çevirmesi olanaklıdan fazlası olur. İşte bu nedenle feodalizmden miras kalan bu geleneklere karşı verilen sınıf mücadelesi, önünde sonunda burjuvaziye yönelik bir mücadele olduğundan, burjuvazinin kendi ve yansıttığı bilinci bu mücadeleye karşı reaksiyon gösterir ve dogmalaşır, otoriterleşir, vahşileşir.


Eğer Proletaryayı bir devrime yönlendirmek istiyorsak önce şunu bilmeliyiz: Proletarya bir kongre odası değildir; bir odada oturup tartışıp devrim bilinci aşılanamaz. Bunu kabul edersek şunu da kabul etmemiz gerekir; Proletarya sürekli bilinç saldırısına uğradığı için onu Şûralar kurmaya ve Burjuva devlete karşı mücadele etmeye yönelik Proleter bilinç aşılanması gerekir. Bir bilinç saldırısına en iyi savunma, karşı saldırıdır. Proletarya’nın içerisinde, Proleter bilincin en yüksek olduğu kümeler her daim bulunur. Bu azdan yükseğe doğru İşyerleri, Sendikalar, Dernekler ve Partidir. Sınıf bilincinin en yüksek noktası parti olduğundan, Proletarya’ya karşı yapılan bilinç saldırısına karşı saldırı yapabilecek unsur da parti olmaktadır. İşte devrimci partinin dışarıdan-bilinci budur! Proletaryanın en yüksek sınıf bilinci içeren kümesi veya kümelerinin Proletaryanın geri kalanına bilinç aşılamasıdır. Bu nedenle Lubunfobi, mizojini gibi bilinç saldırılarına bir devrimci parti sessiz kalamaz; kaldığı surette burjuvazinin bilinç saldırısına karşı diz çökmüş olur. Devrimci partinin gerekliliği doğrudan sınıf bilinci sorunundan kaynaklı iken Lubunfobi ve mizojini konusunda bilinçlendirme yapmayan bir devrimci parti, olsa olsa görevini yerine getirmeyen bir partidir.


” Komünist devrimcilerin amacı tüm ezme ezilme ilişkilerini, ayrıcalıkları ortadan kaldırmaktır. Cinsel özgürleşmeyi kendi insanlık projesinin, mücadelesinin bir parçası haline getirmeyen bir komünist hareketin, işçi hareketinin dünyayı değiştirebilme iddiasını taşıyabilmesi olanaksızdır. Çünkü devrimci komünistler yalnızca önüne işçi sınıfının sorunlarını koymaz. İşçi sınıfı önderliğinde tüm insanlığın, doğanın, tüm canlı türlerinin sorunlarını önüne koyarak bunlar için somut devrimci politika üretir.


” Enternasyonal Komünistler, sınıfsal, cinsel, ulusal tüm ezme ezilme ilişkilerine karşı mücadele ederler. Cinsel azınlıklara uygulanan baskı ve şiddeti, ayrımcı politikaları işçi sınıfını boğan zincirin bir halkası olarak görür. LGBTİ+ların özgürlük mücadelesini aktif olarak desteklemekle birlikte, bu sorununda nihai çözümünün sosyalist dünya devriminden geçtiğini savunurlar. İşçi sınıfı içinde, emek örgütleri ve sosyalist sol içindeki homofobik eğilimlere karşıda mücadele etmeyi somut devrimci görevleri arasında tanımlarlar.”

En Çok Okunanlar