Enternasyonal Marksist Gençlik -Manifestosu-
Bugün dünyanın tamamında emperyalist-kapitalist sistem hakimdir.Bir avuç burjuva sınıfının hizmetinde olan bu sistem sömürü mekanizmaları üzerine inşa edilmiştir. Bu düzen sömürücü, ırkçı,
cinsiyetçi, homofobik ve doğa düşmanıdır. Bu sistem insanlığa savaş,yıkım, soykırım, işsizlik ve sefalet dışında hiçbir şey getirmemektedir.Sermaye düzeni, işçi ve emekçi gençliği yedek iş gücü olarak bir kıyıda yaşama tutunmaya çalışmak yada esnek ve güvencesiz çalıştırarak iliklerine kadar sömürmek dışında bir gelecek sunmamaktadır. İşte tamda bu yüzden bizim gibi genç ücretli emekçilerin, emekçi ailelerinin çocukları olarak çalışan hayatlarımızı geri almak için mücadele etmek
dışında başka bir seçeneğimizin olmadığına inanıyoruz. İyi bir üniversiteye kapağı atan öğrencilerin bile gelecekte iş gücünü kapitalist piyasaya sunmaktan başka gelecekleri yoktur. Eğitimimizi ekonomik
imkansızlıklardan dolayı yarıda bırakarak çalışmak zorunda kalmış olabiliriz. Çünkü sermaye düzeninde iyi ve nitelikli bir eğitime ulaşmak, başta ekonomik koşullar olmak üzere başka bir çok etmene bağlıdır. Üniversiteyi bitirip daha fazla gelir getireceğini umduğumuz başka bir
alanda beyaz yakalı olarak çalışmaya başlayabiliriz. Ama kuşku duymadığımız bir dünya gerçeği var: Sermayenin dayattığı ezici koşulları kabul etmek yada açlıktan ölmek dışında başka seçeneğimiz
yok. Üniversite sınavında belirli bir başarı göstermiş herhangi bir öğrenci bugün şunu söyleyebilir: ” Çalıştım, kazandım ve iyi bir bölümde okuyorum. Seçtiğim alan bana iyi bir işe girme imkanı
sağlayacak. Kendimi kurtarmak istiyorum.” Neo-liberal dönemde bu biçimde dile gelebilecek bir kurtuluş mümkün olmadığını iddia ediyoruz. Kapitalizmin daha önceki sermaye birikimi döneminde, bireysel kurtuluşa yönelmek bir anlamda olanaklıydı... Çünkü üniversite eğitimi sonucunda iyi bir işe yerleşen insanlar yine ücretli emekçiler olarak hayatlarını sürdürmekteydiler; ancak gerek ücretler gerekse de daha önceki dönemlerde verilmiş olan dişe-diş mücadeleler sonucunda kazanılmış emeklilik gibi sosyal hakların getirdiği refah düzeyi insanların kendilerine yetecek bir hayatı kurmalarına yetiyordu. Mühendis, öğretmen, doktor, avukat olmak ya da kapağı devlet memurluğuna atmak böylesi bir bireysel kurtuluşun önünü açmaktaydı.Aynı durum kamu işçileri için de geçerliydi. Ama yukarıda da belirttiğimiz gibi Neo-liberal dönemde artık böyle bir kurtuluş mümkün değildir. Çünkü sosyal devlet bütünüyle çökmüş, kamusal eğitim politikaları büyük darbeler almış, esnek-güvencesiz çalışma genel-geçer istihdam biçimine dönüşmüştür. Devlet memurluğu gibi görece güvenceli bir alanda bile ücretli öğretmenlik, sağlık alanındaki hizmetlerde taşeronlaşma, sanayi alanında ise yine genç ücretlilerin çok az bir maaşla kadrosuz-güvencesiz çalıştırılması söz konusudur. Özel sektör ise başta otomotiv, tekstil, gıda, ilaç, çağrı merkezleri ve bankalar olmak üzere sömürünün katmerlisini uygulamaktadır.Bugünün öğrencileri olan gençleri gelecekte bekleyen her türlü sömürünün en ağır şartlarda yaşandığı çalışma biçimleri, taşeronlaşma ve mezarda emekliliktir. Bu noktada işçi, emekçi gençliğin Marksizm saflarında sınıf mücadelesine katılmak dışında seçenekleri yoktur. Devrimci Marksizm saflarında sınıf mücadelesi dışında çözüm olmadığını savunuyoruz. Çünkü bu sistemin asla tedavi edilemeyeceğine inanmaktayız. Dünyanın başına bela olan bu hastalığın ilacı sosyalist dünya devrimidir. Sosyalizm işçi sınıfının kendi öz militan mücadelesiyle kurulacak bir sistem olduğunu
savunuyoruz. Sosyalizm; bir takım aydın, bürokrat ve subayların tepeden işçilere dayattığı bir rejim olamaz. Bu ilkelerimiz gereği diğer “sol” öğrenci teşkilatlarının aksine Enternasyonal Marksist Gençlik bir küçük burjuva aydınlar zümresinin değil işçi gençliğinin öz teşkilatıdır. Burada işçi sınıfını hor görüp onlara tepeden bakacak ayrıcalıklı kastlara yer yoktur ancak işçilere yer vardır. Sırf öğrencilere değil bütün işçi gençliğine yer vardır. Bilhassa bir gençlik örgütlenmesinin sadece öğrenciler ile sınırlı kalması onların işçi sınıfını bir kenara attıklarını, onların işçi sınıfının üstünde durmak isteyen bir aydınlar zümresi olduğunu gösterir. Gençlik her dönemde gelecek olmuştur. Kronolojik olarak baktığımızda geleceği örgütleyecek, yakınlaştıracak olan kuşak, bugünün genç insanlarıdır. Bu noktada Türkiye’de ve dünyada siyasal arenada etkili olmak isteyen her toplumsal özne, gençlik kesimlerini
kazanmayı hedefleyen, gençlik içinden taban bulmaya çalışan politikalar izleme gayreti içine girmiştir. Kapitalist düzen, her şeyi , egemen güç olan burjuvazinin ihtiyaçlarına göre biçimlendirdiği bir
sistemdir. Geleceği gençlik kuracaktır diye söylense de, sermaye düzeni yıkılmadığı sürece geleceği biçimlendirecek olan yine mülk sahibi sınıflar olacaktır. İşte egemen paradigmanın bize söylemediği şey budur. Popülist sol idealizmin kitleselleşmek adına bilinçli bir biçimde çarpıttığı gerçeklik de budur.
Büyük bölümü yine ücretli çalışanların çocuğu olan bugünün gençleri , sermaye için performans baskısı altında itaatkar robotlara dönüşecek olan geleceğin ücretli köleleridir. Çünkü burjuvazi zaten geleceğin
yönetici kadrolarını kendi üniversitelerinde bugünden yetiştirmektedir: Ülkemizde Koç Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi gibi…. Burjuva düzende geleceği kuracak olan yöneticiler de bu gençler içinden
çıkarılacaktır. Geleceği teknolojik gelişmelerle birlikte kuracak olan iyi bir üniversite eğitimine ulaşmak, bugün ancak mülk sahibi ayrıcalıklı sınıfların elindedir. Teknolojik gelişmelerde her ne kadar ballandıra ballandıra anlatılmakta ise de, teknoloji ve bilim egemen sınıfların ellerinde ve sadece onların kâr ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmaktadır. Gençlik başlı başına bir sınıf değildir. Gençliğe sadece genç olmaları üzerinden roller biçmek biyolojik-özcülük anlamına gelir. Tıpkı kadınlara sadece kadın olmaları üzerinden devrimci roller biçmeye benzer. Böyle bir kavrayışın devrimci Marksizmde yeri yoktur. Biz komünistlere göre ise insanları, biyolojik evreleri ya da cinsel aidiyetleri değil, üretim ilişkileri içinde yer aldıkları konum belirler. Sınıf aidiyetleri, biyolojik evrelerinden ya da cinsel kimliklerinden önce gelir; varoluş bilinci belirler. Bu yüzden gençlik gelecektir, gelecek sosyalizm sloganı sınıf perspektifi açısından geçerli bir argüman sunamaz: Çünkü kapitalizmin doğal evrim yoluyla kaçınılmaz olarak kendiliğinden sosyalizme dönüşeceği tarzında bir anlamı taşımaktadır.
Gençler de salt biyolojik ve zihinsel olarak daha dinamik oldukları için doğrudan sosyalizme yönelecekler diye bir gerçeklik yoktur. Sınıf mücadelesi içinde gençlerin dinamizmi elbette değerlendirilmesi gereken bir özelliktir. Ancak öğrenci gençliğin dinamizmi nedeniyle
sosyalist mücadeleye bağlanması ve buna merkezi bir önem atfedilmesi sorunludur: Çünkü sosyalist mücadelenin tarihi, üniversite öğrencisiyken devrimci mücadele içinde yer alıp, hayat insanları para kazanmaya ve aile geçindirmeye zorladığında geçim derdine düşerek mücadele alanlarını terk edenlerle doludur. Bu insanların çoğu, hayatlarının belli dönemlerinde varoluşlarını sosyalist mücadele içinde
anlamlandırmış olsalar bile hayat gailesine ve geçim derdine düştükten sonra mevzileri hızla terk etmekte bir sakınca görmemişlerdir. Devrimci mücadeleye sırtlarını dönerek, kendi küçük burjuva gettolarında kapitalizmin tüketim kültürünü ihya ederek yaşamayı seçmişlerdir. Yine öğrenci gençliğin üniversitede entelektüel üretim araçlarına yakınlığı nedeniyle sosyalizme yöneleceği kastediliyorsa, bu ancak burjuva aydınlanmasını aşamayan solcu popülist kafaların ham hayalleri olabilir. Eğitim, tamamen ideolojik bir araçtır. Burjuva devletin ideolojisini üretir, yeniden üretir, belletir. Üniversiteler , bağlı bulundukları sermaye düzeninin açık ve örtülü amaçları için kişileri donatır ve sermayeye iş gücü olarak sunar. Devlet de en büyük kollektif kapitalist organizasyon olarak istihdam biçimlerini bu gerçekliğe göre oluşturur. Günümüz dünyasında çalışmak ve üretmek demek, esasında sömürülmeye ve kendine yabancılaşarak kapitalist sistemin varlığını sürdürmesine hizmet etmek demektir. Bireysel kurtuluş hayalleri ancak boş bir umuttur. Eğitim ve kariyer hayallerinin, bireysel kurtuluş
hayallerinin, rekabetin işçi sınıfına vereceği tek şey sefalet ve bölünmüşlüktür. Burjuvazinin istediği de budur. İşçilerin kurtuluşu bireysel değil ancak sınıfsaldır! Ve bu noktada bütün işçi gençliği bu
sınıfsal kurtuluş hedefinde bir olmalıdır çünkü çıkarlarımız birdir. Bu birlik ise bir tek üniversiteler ile sınırlı kalmamalı ancak bir bütün olarak işçi gençliğini kapsamalıdır. Meslek liselerinde ve okullarında
eğitim gören işçi gençlik, fabrikalarda çalışan çocuk işçiler ve nicelerini kapsamalıdır. Kendisini üniversiteler ile sınırlayan bir örgütlenme işçi sınıfının değil olsa olsa burjuva aydınlanmacı bir zihniyetin örgütüdür. Böyle bir örgütlenme ise işçi sınıfını ancak bir araç olarak görür. İşçi sınıfını cehalet ve geri kalmışlık ile itham edip hor görmelerinin sebebi budur. Gerçekten bu örgütlerin Stalinizmi benimsemeleri hiç de tesadüf değildir! Biz böylece bütün işçi gençliğinin bir uluslararası örgütlenme içinde birleşmesini savunuruz ve böyle bir örgütlenmede de demokratik merkeziyetçilik ilkelerini prensip ediniriz. İşçi sınıfından işçi sınıfına. Ulusal sınırlar içerisinde değil, uluslararası arenada. EMG, işçi sınıfının uluslararası düzeyde örgütlü mücadelesini savunur. Yurtseverlik, tek ülkede sosyalizm, ulusalcılık ve diğer tüm milliyetçi fikirleri reddedip enternasyonalizmi benimser. Kapitalistler uluslararası ölçekte örgütlenmişken işçi sınıfının mücadelesinin ulusal sınırlara hapsedilmesinin ancak sosyalist devrime bir ihanet olduğunu bilir. Günümüz burjuva egemen dünyasında işçilerin tek bir dikili taşı yoktur. Bütün mülkiyet burjuvazinindir. Yurt burjuvazinindir. Ulus burjuvazinindir. İşçilerin sahip olduğu tek şey zincirleridir. Yurtseverlik zincirlere sahip olmak ile gurur duymaktır. Sözün kısası şudur ki; devrimci marksist yani enternasyonal komünizmi savunan EMG, merkezine işçi sınıfını ve enternasyonalizmi koymuştur. Marks, Engels, Lenin ve Troçki'nin öğretilerini kendisine rehper olarak almaktadır. Taleplerimizi sıralamadan önce gençlik hareketlerinin en çok öne çıkardığı kavramların netleşmesi gerekmektedir. En görünür kılınan
kavramlar eğitim, bilim ve laikliktir. Eğitim, burjuva sınıfının ideolojik bir aygıtıdır. Resmi tarih anlayışı ve burjuva ideolojisinin genç zihinlere pompalandığı yerdir. Okullar adeta kapitalist toplumun bir minyatürüdür. Bu minyatürde devlet tarafından atanan otorite sahibi bir azınlık yani eğitim görevlileri vardır. Öğrenciler bu otorite sahiplerine ne olursa olsun uymak ile yükümlüdürler. Eğer uymazlarsa bunun bedelini ceza ile öderler. Yine aynı şekilde devlet tarafından belirlenen ve öğrencilerin söz hakkının olmadığı bir müfredat vardır. Öğrenciler kendi aralarında bu müfredatı
en iyi şekilde ezberleyip en yüksek notları almak için yarışır. Böylece rekabet etmeyi ve sırf bireysel çıkarlarını düşünmeyi öğrenirler. Ne olursa olsun boyun eğmeyi ve patron yalakası olmayı öğrenirler. Yine liselerde sekiz saatlik okul günleri, kurslar ve ödevler ile uzun çalışma saatlerine isyan etmemeyi öğrenirler. Bir özne değil burjuva toplumun nesnesi olmayı öğrenirler. Tam kan emici parazitlerin istedikleri gibi! Mesele “bilim yuvası” üniversite ve akademiye gelince bu yine böyledir.
Aynı tepeden inmeci yapıya sahip olmanın yanı sıra bu kurumlar ve onların ürettiği bilim bir tek burjuvaziye hizmet eder. Onların yaptığı bilim burjuvazinin fabrika ve emperyalist ordularına teknoloji olarak döner. İşçi sınıfına bir faydası dokunmaz. Burjuva devletin okulları veya akademisi veya bir başka kurumu kesinlikle restore edilemez. Laiklik ise mevcut iktidarın baskıcı eğitim politikaları ile gitgide gündeme gelen bir talep. Ancak laiklik de sınıfsal bir perspektif ile ele alınmalıdır. Burjuva düzenin kuruluşundan bugüne kadar zorunlu din dersi ve genelde dini içerikli olan zorunlu “seçmeli” dersler, emekçi gençliğine dayatılmıştır ancak prestijli özel okullarda okuyan burjuva gençliğine hiçbir şekilde dokunmamıştır! O zaman laiklik bir burjuva ideolojisidir: Zengin azınlık için inanç özgürlüğü ve fakir çoğunluk için dini baskı ve beyin yıkama. Böylelikle eğitim, burjuva eğitimidir. Böylelikle bilim, burjuva bilimidir. Böylelikle laiklik bir burjuva ideolojisidir. Ve bizim taleplerimiz de
böylelikle sırf ekonomik talepler değil yapısal talepler olmalıdır! İşte Stalinci, reformist, merkezci gençlik teşkilatlarının hasıraltı ettikleri nokta tam olarak burasıdır. Bizim devrimci kalkışmamız burjuva etkinliğinin tüm yeryüzünde ortadan kaldırılması imkanını zorlayan şiirsel bir adalet arayışı olarak
başlayacak,eşitlikçi ve militan bir özgürlük yürüyüşü olarak gelişecek, sömürünün,yoksulluğun,ezilmişliğin yaşandığı tüm coğrafyalara taşınacak ve coşkulu bir ırmak gibi bütün ülkelerin sınırlarını aşacak ve güçlü bir kasırga gibi burjuvazinin tüm kalelerini yıkacaktır. Ve bu
yürüyüş hiçbir zaman sonlanmayacaktır .
Geçiş Talepleri
-Paralı parasız kapitalist eğitime hayır!
-Öğrenciye iş çalışana öğrenim hakkı!
-Özel eğitim kurumları işçi denetiminde kamulaştırılsın!
-Anadilde eğitim hakkı!
-Politeknik eğitim!
-Eğitim görevlileri ortalama işçi ücretinden fazla maaş
almasınlar!
-Eğitim müfredatı öğrencilerin katılımıyla belirlensin!
-MEB ve YÖK eğitimden elini çek!
-Yaşasın özgür emekçiler üniversitesi!
-Eğitim müfredatındaki tüm ırkçı, ataerkil, homofobik öğretiler
çıkartılsın!
-Türcü, cinsiyetçi, karnist eğitime hayır!
-İlk öğretimden yüksek öğretime kadar toplumsal cinsiyet
rolleri dersi verilsin!
-Zorunlu, seçmeli din dersi kaldırılsın!
-İmam Hatipler kapatılsın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder