Burjuva devlet her geçen gün sermayeyi kollamak için işçi sınıfını, işçi gençliğini ezmekten asla geri durmuyor. Her kriz anında devletin aklına gelen tek soru “Sermayeyi nasıl rahatlatabiliriz, nasıl omuzlarından yükü alabiliriz?” oluyor. Pandemi sürecinde de hazırlanan her ekonomik plan her yasa sermayenin leyhi işçi sınıfının aleyhinde oluyor. Devlet yine kriz anında çıkardığı torba yasayla, sermayenin yıllarca sırtından geçindi, kanını emdiği işçiyi daha rahat kovmasını sağlıyor. Bu alçak yasa 25 yaşını doldurmayan işçi gençliğinin ve 50 yaşını geçmiş işçilerin her an kovulması için uygun zemini oluşturuyor. Bu da yetmezmiş gibi devletin polisi pişkince hakkını arayan işçilere sert bir şekilde müdahale edip bunu duyurmak isteyen basın kameralarını kalkanlarıyla kapatıyor. Kaldı ki devlet her zaman her koşulda bu adiliği yapmaktan çekinmiyor. Bu durumu 1999’da da yaşamıştık. O zaman da DSP, Anap ve Mhp hükümeti mezarda emeklilik yasasını çıkartmıştı.Yine devlet krizi fırsata çevirmek için işçi sınıfını ve depremde yitirilen canları yok sayarak deprem sonrası olan maddi zararı pişkinlikle en aza indirgemek adına böyle saçma ve rezil bir yönteme baş vurmuştu. Ve hakkını aramak isteyen işçilerin sesi olan sendikaları polis yine faşistçe bastırmıştı.Bu yasa işçi gençliğinin ve işçi sınıfının sermaye devleti için sadece sermayenin sömürüp, kullanıp sonrasında atabildiği bir köle, bir kullanış aracı olarak görüldüğünün en büyük kanıtlarındandır.Maalesef işçiler sosyalist devrimlerin güncel olduğu 20. Yüzyıldaki kazandıkları 80’li yıllardan beri saldırı altındadır. Bu yasa işçilere güvencesizlik, stres ve yoksulluktan başka bir şey getirmez. Bu torba yasa işçinin başına geçirilen torbadır.İşçilerin yıllarca süren emeğinin bir çırpıda çalınması,sermayenin işçiyi istediği zaman çağırıp istediği zaman kovduğu bir hayvan haline getirmesinin resmi adıdır.Yıllarca sömürülen emeğimizin üstüne kuşku duyulmadan bir çırpıda kovulmanın adıdır. Bu torba; torba değil sermayenin çuvalı işçinin de boğazına saplanan çuvaldızıdır. Devlet istediği zaman işçinin aleyhinde yasa çıkartır, işçiyi kullanışlı bir köle haline getirir işçi de, direndiği zaman en ufak basın açıklaması yapmak istediği zaman karşısına polisini gönderir. Bu yasa eskiden beri işçi sınıfına karşı açılan savaşın sadece bir mermisidir.Sermaye devleti önüne çıkan her fırsatta her durumda bu kurşunların devamını getirecektir. Bu yasa devletin hangi sınıfın devleti olduğunun hangi sınıfın çıkarları için çalıştığının kanıtıdır. İşçi gençliği, işçi sınıfı derhal kendisine atılan bu kurşunun en ağır şekilde yanıtını vermelidir. Devletin bekası dediklerinin sermayenin bekası olduğunu anlamalıdır. Bu yasaya 3-5 sendika bürokatının günü kurtaran tepkisellik göstermesi son derece üzücü ve düşündürücüdür. İşçi sınıfının tüm kazanımları topyekün sermaye devletinin saldırısı altındayken, sendikal bürokrasi pasifist kınama açıklamalarından başka bir şey yapmamaktadır. Devletin istediği ortalama vatandaş tipi tam da budur. İlk ses çıkaran sonrasında da unutan bir işçi sınıfı sadece sermayeyi sevindirip kendi kuyusunu kazar.Bugün bile hakkı apaçık yenen işçiler sesini çıkarmazsa sermaye ve bürokrasi için sadece şahın önündeki, piyonlarız demektir.Bu koşullarda işçi gençliğinin,işçi sınıfının yapması gereken şey devrimci marksizmin ışığında kendi öz teşkilatlarını inşa etmesinden geçmektedir. Biz devrimci marksistler işçi sınıfının sorunlarının asla reformlarla ya da bir gün var olup bir gün kaybolan kazanımlarla değil köklü devrimlerle olabileceğini savunuyoruz. Geçmişte sokakta kazanılan tüm kazanımlar fırsat bulunan her durumda böyle işçilerin elinden alınacaktır. İşçi ve emekçilerin geleceğine karar veren bir avuç kan emici burjuva ve onların hükümetleri ve onların ikincil aygıtına dönmüş sendika bürokrasisi olamaz. .Mevcut burjuva partilerinin işçiler lehine uygulamlar getirmesi söz konusu değildir. Bu durumda bu adiliğin bir an önce engellenmesi ve işçilerin artık insanca yaşaması burjuva politikacıların elinden olmayacaktır. Bu durumda işçinin artık özgür olması modern kölelikten kurtulması ve insanca yaşayabilmesinin tek koşulu işçiler için eşitliği, özgürlüğü , refahı isteyen işçilerin geleceğine yalnızca işçilerin karar vermesini isteyen ve bunun için mücadele eden devrimci marxist örgütlerde geleceğin dünyası için harekete geçmeleri, orada kendi iktidarı için örgütlenmeleri ve bu adi düzene başkaldırmaları olacaktır. Biz Enternasyonalist Marxist Gençlik olarak işçi ve emekçi kardeşlerimize, ağabeylerimize, ablalarımıza sesleniyoruz.Gözümüzü açıp etrafımıza bakalım. Burjuva politikacıların bir gün var olup bir gün olmayan devede kulak vaatlerine aldanmayalım. Bizler bu vaatlerden daha fazlasını yani hakkımız olanı istiyoruz. Biz artık sermaye doysun diye değil, biz doyalım çoluğumuz, çocuğumuz doysun diye üretelim istiyoruz. Biz hakkımız olanı ürettiğimizin karşılığını istiyoruz.Biz bir avuç burjuvanın değil işçi sınıfının egemenliğini istiyoruz .Devrimci Marxist saflarda örgütlenelim ve artık özgürlüğümüzü öyle ya da böyle alacağımızı burjuvazi ve ,bürokrasiyi sallayarak gösterelim. Sınıfsız, sömürüsüz, hudutsuz, patronsuz bir dünya için örgütlenelim. Bize katılın ve hep beraber haykıralım :
NE BURJUVAZİ,NE BÜROKRASİ.YAŞASIN SOSYALİST DEMOKRASİ !!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder