Bu Blogda Ara

Öne Çıkanlar

Kapitalizm ve Otizm

Otizm günümüzde tedavi edilmesi gereken bir hastalıkmış gibi görülür. Bunun tek sebebi kapitalizmdir. Kapitalizm otizmi bir engel haline get...

17 Aralık 2020 Perşembe

Enternasyonal Marxist Gençlik | Küçük Sanayi Üzerine Okur Mektubu





Birçok insan, emekçilerin genelde memurların mesai saatleri arasında çalıştığını (9-5 dilimi) ve patronların insanları bundan daha fazla çalıştıramayacağını düşünür. Şunu demek isterim ki bu olay küçük sanayide yoktur. Birçok insan çocuk işçi çalıştırmanın eskide kaldığını ve artık bunun yapılmadığını sanır. Ancak bu küçük sanayi için yine geçerli değildir. Birçok insan patronların çalıştırdığı işçilerin iş güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğunu, sağlamazsa bunun cezası olduğunu düşünür. İşte bu yasalar da küçük sanayi sitelerinde işlemiyor. Birçok insan en düşük ücret asgari ücrettir, bundan aşağısı anca işsizlik maaşıdır der. Küçük sanayi sitelerinde en yüksek maaş asgari ücrettir.

Şimdi size küçük sanayi sitesindeki bir oto döşeme ve branda dükkanında şahit olduklarımı anlatacağım. Küçük sanayi sitelerinde çalışma saatleri değişir, genellikle akşam ezanıdır çıkış zilimiz ama mesai yarım saat daha uzatılabilir. Yani mesai bitimi 8-9 gibi oluyor, çalışma da saat 8 gibi başlıyor. Yazın 12-13 saat çalışmış oluyoruz. Ben deneyimlerim gereği daha çok yaz mevsimindeki durumu anlatacağım: Yazın 12 saat çalışıyorduk. Oto döşeme, brandanın kesilmesi, dikilmesi, kuşgözlerinin monte edilmesi, kış için soba katına odun ve talaş taşınması, bu taşıma işinden sonra, rutin olarak yaptığımız temizlik… Bunların hepsi son derece ağır işler. Günde 12 saat bunları yapıyor oradaki çocuklar.

Evet, 14-15 yaşındaki çocuklar. Günde 12-13 saat, yaz güneşinin altında, koltuk kılıfının fermuarını elleri acıdığı için bir yerden sonra pense ile çekmeye çalışan, o sıcakta sırtlarında çuvalla odun, talaş taşıyan, kamyonetlerin, tırların üzerinde hiçbir güvenlik önlemi olmadan branda monte eden (2 veya 3 santim genişliğinde bir demir iskele ile çıkıyorduk kamyonetlerin üstüne), ellerinde çekiç sallayan, brandayı arabaya yapıştırmak için bally’i, brandanın çıkmayan kirleri için de tineri ciğerlerine çeken, gözlüksüz kaynak yapan, üstüne bir de patronlarından hakaret yiyen 14-15 yaşındaki çocuklar.

Bu yaştaki çocukların yazın arkadaşları ile buluşuyor, oyun oynuyor, tatile gidiyor, film izliyor, kitap okuyor olması gerekir. O bahtsız çocuklar da haftada 6 gün, günde 12-13 saat bu işkenceyi çekiyorlar. Peki ne için mi? Benim çalıştığım yerde bunun karşılığı oradaki en tecrübeli çocuk için haftada 250-400 lira arası değişiyor. En fazla 400 lira almış. Aya vurunca bu sayı 1600 lira yapıyor; Asgari ücret 2020 için net 2324 lira.

Ayrıca şunu size hatırlatmalıyım ki bu 14-15 yaşındaki çocukların, reşit olmadıkları için, sosyal bir güvencesi de yok. Yani bir iş kazası durumunda ya da normal bir hastalık sonucunda hastaneye verecek paraları da çok kısıtlı. Mesela benim çalıştığım yerde merdivenin korkuluğu yok. Bir çocuk vardı 13-14 yaşlarında. Bu çocuk üst kattan zemine koltuk indirirken ayağı kaydı, korkuluk olmadığı için merdivenden yere düştü, taşıdığı koltuk da kolunu kesti. Hastaneye götürdüler çocuğu, çocuk durumu anlattı ve olay iş kazası olarak kayıtlara geçti. Polis geldi ama patron “çocuk, amcasının yanında çalışıyor” gibi yalanlar uydurarak işin içinden sıyrıldı. Bakın, burada bahsettiğim çocuk işçiler küçük sanayi sitelerinde az değil. Her dükkanda en az 2 çocuk işçi var. Resmen çocuklar için bir cehennem.

Benim çalıştığım yerde 1 tane de usta işçi vardı, işte o alıyordu asgari ücreti; Haftada 500-600 arası değişiyordu onun yevmiyesi. Şimdi evlenecek, yuva kuracak. On altı senedir çalışıyor orada, kendisi otuz yaşında. Yani işe 15 yaşında başlamış. Dedi ki bana:

“Ben on beş yıldır, haftada altı gün, günde on iki saat burada çalışıyorum, benim gençliğim gitti, ellerim yara bere içinde, şu an elimde neyim var?”

Bir veya iki değil, günümüzde her işçinin durumu bu çünkü işçiler modern kölelerdir. Otuz yıl da çalışsa, kırk yıl da çalışsa, elli yıl da çalışsa ellerinde hiçbir şey olmaz, mal mülk yapamazlar.

Bizim patron dükkanda çok bir iş yapmazdı, genellikle sanayide arkadaşlarının dükkanına gider onlarla çay içer, sohbet ederdi biz çalışırken fakat o hiçbir emek harcamadan, dükkandaki o çocukların ürettikleriyle yeni arsalar alıp yeni dükkanlar açardı.

Şimdi, illaki diyecek olan vardır, “dükkanı patron kurdu, tabi ki parayı da o alacak!” diye. Basit bir şekilde kafa yoralım. Bu patron kredi çekip dükkanı kurdu, borca girdi. Sonrasında işçiler çalıştı, patron oturdu; bütün işleri emekçiler yaptı. Dolayısıyla elde edilen gelir işçilerin emekleriyle sağlandı. Dolayısıyla dükkanı kuran adamın kredi borcu da işçilerin emekleri ile karşılandı. Yani dükkanı açan da çalışan da işçiler ve ellerinde hiçbir şey yok. Köle gibi günde 12 saat çalışıyorlar ve elde edilen gelirle kendilerini değil, patronlarını besliyorlar. Efendilerin kölelere yaptığı gibi patronlar da işçilere yaşamaları için bir gelir lütfediyor (!)

Hepsi çalışıyor, çalışmayanın karnı doyuyor, arsaları, dükkanları oluyor. Dükkana alınan her yeni alet ve patronun kârının her kuruşu onların emeğiyle karşılanıyor; peki nerede işçinin hakkı?

Bu sistem işçiler için sömürü, açlık, sefalet ve kölelik demektir. Patronlar içinse zevk, sefa, lüks ve patronluk taslamak demektir. Biz bu sisteme modern kölelik sistemi dediğimizde liberaller abartıyorsunuz diyorlar! Abartı nerede? Bu yaşanmışlıkları görmüyor musunuz? Dükkanı var eden de malları alan da bu köle gibi, hayvan gibi muamele gören işçiler, hem de çocuk işçiler! Ücretleri en fazla haftalık 400 lira! O dükkanın sahibi de işçilerin verdiği emekle, alın teriyle arsalar alıyor, yeni dükkanlar alıp kiraya veriyor!

O çocuklar en fazla emeği verip en az kazanca sahip oluyor, patron ise en az emeği verip lüks bir hayat sürüyor. Buradaki sömürüyü nasıl görmezsiniz ya da görmezden gelebilirsiniz?

İşçi özgürmüş de istifa edebilirmiş. Nerede özgürüz biz? Diyelim ki istifa ettik, bunun sonucu ne olacak? Ya başka bir patrona kölelik yapmak ya da açlıktan ölmek zorunda kalacağız.

Kapitalist sisteminiz hani kaldırmıştı çocuk işçiliği? Bir polisin hiç mi arabası bozulmuyor da küçük sanayi sitesine gitmiyor, çocuk işçileri görmüyor? Hayır, çocuk işçilere açık açık göz yumuluyor!

Bu işçiler ayaklanmaya kalksa, karşılarına ilk kapitalist devlet ve onun polisi çıkacak. Belki de direnenleri öldürecek, hapishaneye atacaklar. Bunun direnen kölelere vurulan kırbaçtan farkı ne?

Hikayelere kanmayalım. O vahşi kapitalizm eskide kalmış da çocuk işçiler artık yokmuş da işçi artık o kadar ezilmiyormuş da… Hadi oradan! Kapitalist sistemin vahşeti hâlâ işçinin, emekçinin ve çocukların üzerinde. On iki saat çalışan çocuklar haftada 200-400 tl arası bir paraya çalıştırılıyor ve çalışacak. Patron da diğer küçük burjuva arkadaşlarını ziyaret edip sohbet ediyor bu olurken.

Kapitalist sistem çocukları güvencesiz, ağır işlerde çalıştırıyor, bunu yaparken onları iliklerine kadar sömürüyor; Patron kaşıkla verip kürekle alıyor.

İşçiler sömürüldüklerinin de farkındalar fakat farkında olmadıkları şey bir çözümün olduğu. Bu da kapitalizmden kurtuluşun örgütlenmede, direnmede ve Devrimci Marksist, Troçkist öğretide olduğudur. İşçilerin bunun farkına varmasını sağlamak Marksistlerin devrimci görevidir.

NE BURJUVAZİ,NE BÜROKRASİ.YAŞASIN SOSYALİST DEMOKRASİ!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

En Çok Okunanlar